Navbar On/Off Fuattan...: 2011

20 Ağustos 2011 Cumartesi

Toz Kaldırma

Pufffss... Ne tozlanmış bu blogta arkadaş. Bi el atan biri olsa Allah rızası için... :)


Bayadır yazamadık.. Tabi bu arada takipçiler kendini gösterdi saolsunlar, laf arasında blogu sormalar, "Abi fuattan noldu yaa.. çalışmıyo orası.." demeler..  "Yazsana sen be! Sen yazmak zorundasın tımam mığğ.." diyen bazı bayan güruh..

 Saolsun yasaklar canımcazımı sıktı. Bi taraftan goDaddy den aldığım fuattan.com domainine yasak geldi, diğer taraftan bloggere erişim engellendi derken... Görende internet andıcının bir ayağı benim blog sanneder.

Lakin değil..

İştir, güçtür, aşktır, meşktir, toprağımızda filizlenen çiçekler oldu sulayamadık öldü gitti falan anca toparladım bende ortalığı.  Bir de ben gibi bütün oruçlarını tutma iddiasında olan bepBekar adam Remazan ayınada girdi ya.. Survivor gibi oldu mubarek. Alah kabul etsin ne diyim.  O deb debeli koşmacada baya bi malzeme çıktı haaa.. hacılar ;) Reklam olcak ama KFC eden bi eXtreme çaktım iftarlığa ayıptır soylemesi .. insülin, glikoz ne varsa yükseldi. Bi gözüm gönlüm açıldı. Kafam açıldı.. Nedense bloga geldim :) Bu yazıyı o kızarmış tavuklara borçlusunuz yani.

Şöyyyyle  bi karıştırdımda sandığı, Kandilde sevgililer günü kutlaması, Öküzlere saygı duymalar, Burdurun nereye bağlı olduğunu sorgulamalar falan.. baya geyik yapmışız mekanda... E sonra..

Neler neler..

Bi sarışın girdi hayatıma...

(Ooooooooooooooo..?!. )

Dudu...

(Ooooooooooooooo..?!. )

22 Mart 2011 Salı

Ekmek Evinden Milyar Dolarlık Web Projesi Çıkar Mı?

Garaj...

Bu kelimeye dönücem ;) Mevzuya gireyim.

Dünyanın en zenginleri bilişim, bilgisayar vesaire teknoloji devlerinin başında bulunan bıyığı yeni terlemiş bi kaç genç olduğuna şahit olmuşsunuzdur. Olduk işte be :) Al Google sana.. Sergey ve Larry. Okul terk, gitmişler garajda yapmışlar bi web sitesi internetin fihristini tutmuşlar, tutturmuşlar. Veya yahoo.. onlarda aynı.. onlarda okul kaçağı, okuldan kaçanda garajda alıyo soluğu. Youtube kuran chad,steve, javid falan onlardan farksız.. Bi garaj muhabbeti var yani. İlla ezik bi durumdan nasıl geldik ayakları yapılcak..Yoksa millete anlatıcak laf kalmaz.

Garaj...

Türkiyeden neden çıkmaz bole zengin gencozlar? Cavap belli : Yok abi bizim evlerin garajı.. Vardıda biz mi yapmadık milyar dolarlık web sitesi !


10 Mart 2011 Perşembe

Starbucks Kahvelerine Paranormal Yaklaşım

Bugün Starbucks 40. yılını kutlamak için tall boy günün kahvesini ikramı olarak müşterilerine vermekte.. (Bknz : http://www.starbucks.com.tr/)


Bizim halkımız sever böyle aktiviteleri.. Bende severim :) Kültürümüzde vardır bir kahvenin kırk yıl hatrının olması canım. Dolayısıyla binlerce kişinin akın edeceğine de eminim.

Elit bir marka olması ve kaliteli iş gücüne hitap etmesi bu ikram olayı bende farklı algılara sebebiyet verdi. Paranoyakça bir yaklaşım ama firmanın Amerikan meşeili olması kahveyi düşünerek içmeme neden oldu.

Düşünsenize binlerce kişi.. Mühendis, doktor, mimar, üst düzey yetkililer, geleceğe yön verecek genç nesil...  Bu kitleyi yıllar sonra çeşitli genomik faliyetlerini pasif hale getirebilecek biyolojik bir katkı maddesi içilen kahveye empoze etmiş olamaz mı? Amerikanın teknolojisinin ne kadar geliştiğine vakıfızdır. DNA çözümleme ve müdahaleleri konusunda oldukça ileri safhadalar. Öyleki bir virüsü zamanlayıp belli çevresel koşullar uygun hale geldiğinde aktif hale getirebilecek düzeydeler. Yada ne bileyim dışarıdan bir madde veya frekans eşiğinde aktif hale gelen virüsler üzerinde akademik çalışmaların bile yapıldığını duymuştum.

9 Mart 2011 Çarşamba

Burdur, Bodrum'a mı bağlı ?

Burdurun yerini yurdunu hatta onun bir şehir olduğunu neslimize öğretemeyen eğitim sistemimizi kınamakla yazıma başlamak istiyorum..

Geçenlerde nereli olduğumu soran yeni tanıştığımız bir gencin "BURDUR" cevabını verdikten sonra beni kahreden geri dönüş sorusu şu oldu ki:

"BURDUR Bodruma mı bağlıydı?"

Heee... dedim.. Biz bi kaç aileden oluşan mahalleyiz aslında, bu seçimlerde aramızdan bi muhtar belirleyip KÖY olacağız Cenaab-ı Hakkın izniylen..

Ulan... Ulaaaaaan!! Bodrum Şehir bile değil ya! Böyle sorumu olur!!

Ki biz 1852 yılından Burdur Sancağı olmuş .. 1923 Cumhuriyetinin kurulduğundan beridirde şehiriz be! Hele o yalovalılar, karamanlılar gibi 67 plakadan sonrakiler hiç ağzını açmasın siz yokken biz vardık Anadolunun bağrında..


28 Şubat 2011 Pazartesi

Canlı Sürücülü Test Sistemi (LDTS Assoc.)

Arkadaş ben bugün çok pis bişe düşündüm ya.

İşten servisle geliyoken hangi üretim tesisinin önünden geçtik bilmiyorum ama yüzlerce aynı türden araba istiflenmiş duruyodu. Hangi markanın bilmiyorum karanlıkta seçemedim ama belli hepside aynı model araba.. Tamda araba alma hevesim doruk noktalarına çıkmışken... Ay ışığının kaportaların üzerindeki yakamozuna seyredekaldım. Yanımdaki arkadaşa dedim ki :

"Lan oğlum şu kadar arabanın içinden bitanesi eksilse bişe mi olur, verseler bana, garip bu binsin yazık deseler.. hı?"

ve ekledim :

"Hadi TEST için versinler.. ben şole 2 yıl test etsem..Raporları her ay versem, yakıt tüketimi performansı kılını tüyünü keçesini rapor etsem.. Sonrada yıllar sonra arabayı bende unutsalar.. sonra  birinin aklına gelse ve çıksa deseki.. 'Amaaaan boşverin kalsın, o kadarlık mevladan zarar etmez'"

:) Güzel olurdu be..

Bu TEST  için verme olayı da bir kaç ampül patlattı tabi kafamda. Benim ampuller patlayınca belli aşırı voltaj yada aşırı fikir yüklenmesi diyelim, hayırsız bi neticeye gidecek :)) Neydi peki bu hayırsız fikir..Anlatim:


26 Şubat 2011 Cumartesi

Türkiyenin Eurovisiona Yüksek Sadakati

Ya biz eurovisionu unuttuk :)


Halbisem ben ne kadar da meraklıyım şu yarışmaya. Şaka maka 12 yıldır falan takip ediyorum. Genelde Mayısın son haftası olur final. O gece TVye kilitlenirim. "...aaaaand 12 points goes to Turkie!" cümlesini duymak için varım yoğum herşeyim gibi olurum.

Türkiyede  ben gibi zaten pek bi önemser bu yarışmayı :) Ciddi yatırımlar ve ciddi sanatçılarla iddialı eserler ortaya çıkarır ki son yıllarda derece almıştır hep. Ezeli rakip Yunanistanında bu vesileylen müzik sektörünüde ilerlediği şukela bir durumdur. Amerika, İngiltere gibi dünya müziğine yön veren ülkelerde artık liseler arası şarkı yarışmasından kopan gelen gençleri mi koyuyorlar napıyorlarsa bi yerleriyle giriyorlar yarışmaya. Ciddiyetsiz bi dalgaya alma durumu.. Zaten müzikten ziyade politik güçlerin çarpışmasıda söz konusu. Eurovision ile global ilişkileride tartmış oluyoruz bir nevi. Özellikle komşuların ilişkileri karşılıklı kaçar puan olmuş, o yıl kim daha fazla maddi imtiyazlar sağlamış, kim daha fazla düşman edinmiş kalp gözünüzle müzik kulağınız eşliğinde algılayabiliyosunuz :) Valla Kıbrıs sorunu, Ermeni Sorununları hakkındaki gelişmelere bile bu şarkı yarışması ile doğru çıkarımlarda bulunabilirsiniz :))


22 Şubat 2011 Salı

Artık Sende Herkes Gibisin Aref


Şu gencin yaptığı hakkında bi ben konuşmadım heralde, dediler "fuat yaz, yaz, yaz..." :) al yazıyorum.

Yeteneğini takdir ettiğim bi arkadaş, Allah var şimdi yalan söylememek lazım etkileyici.. Ama bu kadar da abartmamak lazım canım olayı. Son gösterisini canlı izlemedim ben o sırada facelerde "Sende başını alıp gitme ne olur" adlı şarkıyı dinliyorkene (haluk bilginerin ağzından çok iyyiydi yaa), bir bayan arkadaş feysbukun blob! sesi eşliğinde ardarda yazmaya başladı. İşte Aref şöyle tahmin etmiş, böyle kadermiş, milleti şebek etmiş, diblerini düşürmüş falan.. çok korkmuş. E korkman normaldir dedim. Cinli o çocuk :)) Daha da korktu yazık. Neyseki boynuna sarılıp yatabileceği biri varmış evde..

Beni o kadar sarmadı aslında... Mantık ötesinde birşey yapmayacağını biliyorum çünkü. Cinli olsa dahi o kadar kişinin karşısında böyle bir olay zuhur etmesi üstün güçler tarafından izin verilmez. Bu gencin göz yanılmasından, kör noktalardan, el çabukuluğundan vb. teknolojiyi kullanarak sahneden güzel bir sanat icra ettiğini kabulleniyorum.

Çoğu yerde sırrı ortaya çıktı falan videolarda çekilmiş onlardanda arkadaşlar bahsetti ama.. Benim incelediğim kadarıyla yorumlarımı size arzedeyim :)

Juriden koltuk numarası yeri saati bilgilerini çeşitli aktivitelerle rica etti. E tabi olaya heycan katması , seyircinin dikkatinin arefe değil juriye yoğunlaşmasını sağlar ki güzel güzel tahmin ettiler. Sonuçta bu tahmin edilen önceden sahneye getirilen kutunun içinden çıktı. Hatta rötarlı falan espirili birşeyler de varmış :) bide böyle gülücük bırakmış :)  Aslında bu kısım bana hiç etkileyici gelmedi. Çünkü uzaktaki bir printerden wireless, infrared veya bluetooth benzeri bağlantısız iletişim modelleriyle istediği fontta(el yazısı gibi, comic sans serif fontu mesala) yazıyı kısa sürede çıkartabilir. Ve bunu yapacak o kutunun içine sığacak cihazlar günümüzde temin edilebilir yani.

Diğer aşama olan KADER kelimesinin tahmini...

16 Şubat 2011 Çarşamba

Dilatüs

Dilatus... Kulağa hoş geliyor değil mi? :)

Çalıştığım binanın çeşitli departmanlarına vermiş olduğu kod adlarından sadece biri : Dilatus. İlk duyduğumda şeytani bir gülümseme belirmişti suratımda. Aynı düşüncede olan arkadaşlarım çoktan mesajlaşma programları iletilerine "dil atma üssü", "dilatüsİki" vs. fesat düşüncelerini paylaşmışlardı :) Gerçek manası  'başkalarını geride birakan ' imiş...

İlham verici...

Tamda Mobil uygulama geliştirme gibi alanlara ilgi duymaya başlamışken hemde.. Nasıl bir iPhone uygulaması yazsakta köşeyi dönsek falanda filanda..

Şimdi sizi dünyanın en zengin insanlarından biri yapacak uygulamanın tarifini vereceğim. Fuattan... ;)

Tarif kapsamında terbiye sınırlarını aşmadan beni anlamanızı bekliciym ama.. Fazla zorlamayın elimin içi terliyo, kelime bulamıyorum yazıcak. ilgili iPhone uygulamamızın adı tabiki:  Dilatus. iPhone'um olmadığı için ilgili desteği bi arkadaşımdan almak istedim. Hatta şöyle bir muhabbet geçti aramızda :


 me:  çağlar
 polatoglucaglar:  efendim

 me:  ayfonda
dil sensörü va mı la
:D
 polatoglucaglar:  o ne demek len?
 me:  yani dilini ekrana sürtünce algılıyo mu
?
 polatoglucaglar:  ne bileyim len
işim gücüm yok
 me:  bi denesene
:d
 polatoglucaglar:  telefonu mu yalayacam
siktir
 me:  hee..
aklımda çok güzel bi proje varda
adını dilatüs koyacağım
:D
o uygulamayı yapınca sabah akşam yalayacan telefonunu
gah gah gahhaaa
 polatoglucaglar:  haha aha haa hahashsh

.... 

13 Şubat 2011 Pazar

Trafikte Geçiş Üstünlüğü Olan Güzel Bayan

Ben bugün güzel bir bayanı kendi menfaatlerim uğruna kullandım..

Karşıya geçicektim baktım trafik baya akışkan, ışıklarda baya uzaktaydı. Üşendim, durdum etrafta ben gibi aynı fikirde olan bayan aramaya başladı gözlerim :) Neden? Sırtına binip geçicek değilim heralde.. Yine onun sayesinde geçicem fakat başka menfi metodolojiler kullanarak..


En nihayetinde işlek bi cadde olduğu için bir tane şole boylu poslu iddialı bi bayan kaldırımdan yola adımını attı. Allah'ım o trafik Hz. Musanın asasını yere vurması gibi nasıl yarıldı açıldı ortalık... adımını attığı yerde arabalar yol vericek belli. Ben yapsam aynı hareketi vasıtalar durar ümidiyle sıfatımın üzerinden bir kaç 10 tane vasıta bilimum yerlerimle azami 50 km hızla irtibata geçer, götümü ayrı biyerden başımı ayrı bi yerden toplardınız. Ama o bayan trafiğe girince kutsal bi durum oluşuyo işte.. Bana da izinden takip etmek düşer..

Ama nasıl?


10 Şubat 2011 Perşembe

Zulüm Gibi Dinleti

Hani bazı ezgiler vardır.. Teknolojiye ihtiyacı olmayan, anlatılmak isteneni insan sesini en derin noktalarında en doruk noktalarına kadar işleyip ruhunuzu titreten nameler.. Eğer manaya ortaksanız, varsa yaranız çaresiz o işkencenin tadına doya doya çıkartırsınız. Var öyle bir şeyler...Zulüm gibi ezgiler .. Siz alttaki "Çok aşığın var diyorlar" şarkısını çalmaya başlamadıysanız basın düğmesine ben telkine devam edicem :) Merak etmeyin ayık tutacam sizi.. Damarınıza kastım yok ;) 



Böyle şarkılar bir döneme damgasını bile vurdu. Adına "Arabesk" denir ki o 80-90'lı yılların genç nesli nasıl dayandı bu duygusal yaraları dağlayan ezgilere bilemedim. Kalpleri çıra gibi olmuştur, çatır çatır yanmaya müsait.. Bir yandan da şöyle bir şey var: İfade edemedikleri duyguları bu şarkıları içten yanık yanık söyleyerek dile getirmişler, kendilerini rehabilite etmişlerdirde... Hani sevgilinizin birşey isteyeceği zaman sesini çocuk taklidi yaparak rahat rahat utanmadan söyleyebilmesi gibi bişey .. diye tahmin ediyorum :)

8 Şubat 2011 Salı

Üniversitelerimiz teknolojiyi neresiyle takip ediyor?

Üniversite nedir? Toplum için midir? Eğitim için midir? Diploma için midir? Marka için midir? Kariyer mi...


Bu gibi milyonlarca soru sorabilirim size... Üniversitelerimizin ülkemize faydası kalifiye eleman yetiştirmek gibi gözüküyor şu an.. Ama gelin görün ki hala iş verenler yeni mezun adama iş görmez raporu çekip eğitim sürecine sokup özürlü işçi gibi davranıyor. İşi işte öğreniyoruz. İş yerinde kullanacağımız güncel teknolojileri Üniversitelerimiz yetişemiyor. Taaaa bilmem kaç yılında bilmem ne amaçla üretilmiş kıl tüy yün hesabı yapan formüllerle çalışıyoruz. Burada öğrenci işin temelini öğrensin, beyni iyice olgunlaşsın sonra güncel teknolojilere yetişir nasıl olsa diye bir süreç var.. Buda yaklaşık 2 yıla bir kendini eviren teknoloji dünyası için yıllar geçtikçe öğrencileri daha büyük sorumluluklara itiyor.

Üniversitelerimiz teknolojiyi neresiyle takip ediyor?

6 Şubat 2011 Pazar

Boş Konuşuyoruz

Bugün kursta mola verip nurbanu adında bi arkadaşım ve dil eğitmenlerinden Sylvian ve Isadora ile çay içmeye indik. Sylvian Fransız, aynı zamanda Fransızca eğitmenim, Isadora ise İtalyan, oda italyanca dersi vermekte..

Sylvian'ın dil konusunda maşallahı var.. Fransızca, İngilizce, Türkçe, biraz Almanca ve biraz İspanyolca.. Isadora sayesinde de İtalyancanın günlük konuşma dilini sökmek üzere :) Yani masa international bir masa.. Isadora Fransızca bilmiyor, Türkçe ise çok az.. Onun için ingilizce konuşuyoruz, genelde Türkçe aslında, Eğitim amaçlı Fransızcayada kastırıyoruz bazen :)  

Muhabbet döndü dolaştı geldi konuşma hızına.. Nurbanu Sylviana : "Fransızlar normalde hızlı mı konuşur?" dedi. Sylvian ise Isodaraya bakarak italayanlar bu konuda en hızlı olduğunu iddia etti. Sevimli Isodora küçük baş hareketiyle onayladı. Bende şöyle bi soru yönelttim :

"Peki bir olayı 1 dk içinde Italayanların (hızlıca) anlattığı kadar Fransızlar kendi literatüründeki kelimlerle eş değer seviyede anlatabiliyor mu?"

Tabi bu soru karşısında Sylvian hakketen Fransız kaldı. Türkçe dağarcığı yetmedi, kısa devre yaptı. Nurbanu sağolsun biraz toparladı durumu, sorumu anladıktan sonra dedi ki :

"Evet.. Aynı şekilde ifade edebiliriz..Italyanlar daha çok konuşuyorlar ama boş konuşuyorlar.. ;) "

Ben koptum tabi orda .. Isadora da  pipetle bir kaç kez Sylviana vurarak:  "Siz hiç çok dolu konuşuyor" gibi derdini anlatacak kadar bir türkçe cümle kurdu.. Karnım ağrıdı gülmekten..

Ama Sylvian ciddileşerek esas konuşmayı yaptı :

5 Şubat 2011 Cumartesi

Bi Windows Light Lütfen

Evet.. Windows Light.. Yeni çıktı :))

Geçen işten çıktım, kafam bi dünya, ezbere eve gidiyorum, boş gözlerle bakıyorum, içimdeki otonom sisteminin hala işte olduğu ve biri kapatma düğmeme basmasını gayri ihtiyari olarak bekliyorum aynı zamanda hareket halindeyim.

Servisten indim...

İç güdüsel olarak her zamankisi gibi büfeye yanaştım.. Girdim içeri :

Ben : "Merhaba, bi Windows Light alabilir miyim?"

Büfe işletmecisi güzel bayan: "Efendim?"

Beynimin gerçek dünya ile ilişkisi %5 olan ben tekrar izah ediyorum...
Ben : "Windows Light!"

Bayan : "Pardon... O yeni mi çıktı?"

Beynimin gerçek dünya ile olan ilişkisi % 5 ten +20, +20 saliselere göre artışlar yaparak uyanış modu...

Ben : "Ya çok özür dilerim.. Winston Light dicektim... Kafam işte kaldıda :)"

Bayan : ":)) Bilgisayarcı mısınız?"

Bu alımlı bayanın gülüşünü değerlendirip mesafeleri kısaltıp kontrol altına almak isteyen ben..
Büfeye dirseğini dayama.. 30 derecelik kafaya yana çevirip bir kaşı  çatık jön bakışı.. Bir ayağı arkaya kıvırıp dikme ve ....

2 Şubat 2011 Çarşamba

İnternette Ölmek

Evet, yeni bir sorunla karşı karşıyayız...

Özellikle Defne Joy Foster'in ölüm haberinden sonra kafamı kurcalayan bir mesele oldu.(Allah Rahmet Eylesin) Defne'nin adı özellikle twitter gibi internet trafiğinin düğümlendiği sanal dünyalarda Defnenin profili veya ismi en çok aranılan, refarans edilen verisi haline geldi. Peki ya sonrasında?


İnsanların canlılığını bu siteler nasıl kontrol edecek? Hadi ünlülerin bariz belli.. profilini dondururlar veya anıtsal bir sayfaya çeviriler güzel olur peki ya bizi napacaklar? Örneğin ben öldüm diyelim.. Facebook buna kayıtsız mı kalacak? Profilim öylece yıllarca açık mı duracak.. Tamam anladık kalbiminizde yaşatacaksınızda beni de :) Orada varlığımın devam etmesi biraz ürkütücü değil mi? Gerçi siz onu göze alamazsınız :)) Ölür ölmez nolur nolmaz diye hemen silersiniz  arkadaşlıktan.. Yada düşünsenize ben öldükten sonra siz  "FUAT SENİ ASLA UNUTMAYACAZ" diye duvarıma yazı yazdığınızda, hepinizin yazısını tek tek Beğen(Like) tuşuna basıyomuşum :)) Altınıza sıçarsınız vallaa.. Felak, Nas okumaktan diliniz damağınız kurur gider. Hele bide gece yarısıysa ...ouuufff tamam.. Facebook profili kapatıp modemin fişini çekme ihtimaliniz bile var. hatta dötünüz yerse sigortaların oraya gidip şartelleri bile indirirsiniz siz :) Dabbe muamelesi görürüz falan... Töbe töbe.. fazla uzatmıyimm; ben bile tırstım benden lan...

1 Şubat 2011 Salı

Kardan Kadin Yapsam Ayıp Mı Olur

Sonunda İstanbul'a kar yağdı...

Ne kadar lapa lapa yağmasada varlığını hissettik, hakettik ama biz ne çok bekledik seni ey beyaz lütf-u sena...la la lala laaaa... İçimde alaturka kıpraşma oldu birden ya :)



Facebook'a hemen görmemiş gibi ileti düştüm: "kar yagyo" diye.. görmedik canım, hakketen doğru yani. Bi arkadaşım hemen peşinden "kardan adam yap hemen"  diye yorum yapmış. Niye adam canım? Şart mı.. Yeter büyüdük artık, zevklerimiz, düşüncelerimiz değişti. Ben Kardan Kadın yapmak istiyorum. Yapamaz mıyım? Ayıp mı? Niye fesat düşünüyorsunuz ya.. Kardan Kadın diyorum, Kar Kardashian yapacam demiyorum.. değişiklik istiyorum ben. Arkadaş: "tacize macize uğrar arka bahçede yap ne yapcaksan" diyo :) E tabi.. kardan kadın, savunmasız kadın.. Mühendislik harikası bişe yapicez zaten, orda sanatımızın delik deşik olmasını istemeyiz değil mi :P Açık saçık olmaz tabi . Namahrem yerlerini örter gerekirse tesettüre falan sokarız, napalım yani...

31 Ocak 2011 Pazartesi

Öfkenin Kimyası

 Bir özür olarak öfkelenmek...

Öfkeyle bakan gözler doğruyu 'yanlış' görür, 'yanlış'ı planlar, 'yanlış'ı sonuçlar. Plan doğrudur aslında ama malzemesi 'yanlış'tır. Doğru işleyen bir planın sonucu da doğrudur. Bu devinimde bilinen tek doğru, süreci tamamlayan zamandır. Zaman işler, öfke hammaddesi zamanla biter. Reaksiyon ya füzyondur(birleşme) elinize daha büyük bir yanlış geçer, yada fisyon(bölünme)birden fazla yanlışı doğurur. 'yanlış'a  'doğru' bilincini veren hammaddeniz(öfkezamanla tükendiği için 'yanlış' bir sonuç farkındalığınız meydana gelir. Sonuç 'yanlış'tır. Gayri ihtiyari bir durumdur. Kişinin suçu görecelidir. Suç olan kısmı öfkelenmeniz değildir.

29 Ocak 2011 Cumartesi

Elinde Birası Poz Veren Hafız

Çevremde sezinlediğim 10 kaplan gücündeki karakterlerden bahsedeceğim...

"Ne serden geçerim ne yardan" felsefesini vird edinmiş gizli bünyeler.. Gerçekte kim olduklarını tespit etmesi zor melez yaratıklar :) Onlar misyoner, ajan veya özel yetiştirilmiş insan değildirler. Onlar gözlerini başka bir ortamda açmış ama metamorfoz geçirip başka bir ortama mal olmuş tırtıllardır. 

Ben onlara Hafiz diyorum :) Peki kimdir bu hafizlar? Anlayabildiğim kadarıyla :
İnanılmaz bir dini bilgiyle donatılmış insanlardır çünkü. Manevi ilimleri küçük yaşlarda sindirmiş bireyler... Bu yolda her tür ortama girip çıkmıştır da.. Cemaatin her türlüsünü görmüş, sistemi çözmüştür. Ama onu farklı kılan sadakatsizliğidir. Bağlı kalamaz.. Çünkü açtır. Her zaman eksik bir nokta tespit eder. Beğenmez yada kabına sığmaz. En son bulunduğu dünyaya da sığmaz.. Çevresel etkenler nefislerini kırbaçlamaya başladığı anda başkalaşım geçirir. Ve kanatlarını açar.. O kadar hızlı kanat çırpmaya başlar ki diğer aykırı dünyanın tüm ortamlarına uçar, konar, fikirleri çözümler. Öyle bir şekle girmiştir ki ne geçmişi onu reddedebilir nede şimdiki dünyası... Ateisti çözümlemek için ateist gibi..  Koministiyle kominist gibi.. Bir bakıyorsun hippi gibi.. yada tarzıyla Emo gibi.. Cuma günü camide saf tutup akşama milano gecesinde salsa yapmak gibi... Aşr Suresini ezberden okuduktan sonra gitar, keman, yan flüt herhangi birini eline alıp bir şarkıyı bağıra bağıra çalabilmek gibi.. Muhafazakar taraflarından ödün vermeden siyaseti yargılayıp akşamında bir başka bayanı ağırlamak gibi..Şeytanın bunlara bakıp da "Yeter ulan bu ne böyle, bizde melektikte bu kadar değildik aq!" deyip bönüre bönüre ağlatabilecek gibi bişey, bişeydir işte. Abartıyo muyum?

28 Ocak 2011 Cuma

Sevgililer Günü 14 Şubatın Mevlit Kandiline denk gelmesi

Sevgililer günü 14 şubatın Mevlid Kandiline denk gelmesi olayını biraz kurcalayılm ya :) Mevzu :Hicri takvimin azizliğine uğrayan müslüman sevgililer... hım hım hımm..  Dinleyin beni ey sevgili din kardeşlerim! :))

Sevişgen çiftler o gece için her ne düşünüyosanız , iptal !!.. O gece en sevgiliye adanmış bir gece çünkü.. Değersiz kıçlarınızı kaldırın camiye gidin zındıklar :))  Yapcek bişe yok.. 10 gün geri gele gele tepenize çöktü işte mübarek gün. Ben anlamam namazdan, niyazdan yaşam tarzıma aykırı diye bıdı bıdı yapmayın şimdi, götünüz sıkıştığında üç kulfü bi Elham okumasını biliyosunuz hıı? Sınavlar, hastalıklar, kazalar.. gökten yardım insin diye fellik fellik zırlıyodunuz? Sevgilinizi elde etmek için bile vakti zamanında "Allahım o kızı/erkeği bana yap nolur, seni çok seviyorum Allahım, ben onu çok istiyorum, ben sonra çok iyi birisi oliciymmm" diye dualar etmediniz mi? E Allah kabul etmiş ne güzel ... de.. arkadaş sen gel şimdi TEŞEKKÜR ETME  gününde; sevdiğini sana bağışlayanın senden istemediği her türlü zıpırlığı O'nun en önemsediği günde sevgilinle yap! Hani atalarımızın bi sözü vardır : "Eceli gelen köpek, cami duvarına bevl edermiş" .  Öyle işteAnlaşıldım galiba.. ;)

27 Ocak 2011 Perşembe

Ekonomi Dünyasının Kutsalları

Dünya ekonomi sisteminin etafında tavaf ettiği eşitlik.

25 Ocak 2011 Salı

Dişçi Ramazan Dayı

Yine dişçiye gittim..

Efff... Allahm eşşek kadar adam oldum nasıl korkuyorum şu kliniğe girmekten.. Ayaklarım geri geri gidiyo, doktorun karşısında cümle kuramıyorum, hareketlerim bile yavaşlıyo.. Kurbanlık koyun gibi hissediyorum kendimi..yani.. heralde o hayvancazlar ole hissediyodur.. neyse..Feride Can doktoruma burdan selamlarımı yolluyorum, elcezlerine sağlık bu haftada on numero imaj yaptı dişe :)



Eskiden klinik mi vardı? :)

22 Ocak 2011 Cumartesi

Edebiyatın Molekülleri

Size öyle bir kıyak geçiyorum ki, artık bu sayfayı yazıcıdan çıkartır duvarınıza mı asarsınız, sosyal ağlarda ileti olarak mı geçersiniz, hazır cevap olarak başkalarına mı söylersiniz hayal gücünüze kalmış  :)  FaceBooktaki Moleküler Edebiyat'tan derlediğim tarihe damgasını vurmuş sözler ...  Bu arada Moleküler Edebiyatta bana ait bir girişimdir haa, öyle hazırcılık yaptım diye düşünmeyin uzun bir süreçte büyüyen ağacın meyvesidir bunlar, sepette size ikram ettim sadece ;)

Ancak aptallar ve ölüler düşüncelerini hiç değiştirmezler. (J.R.Cowell)

Gözyaşları, acının sessiz sözleridir. (Voltaire)

Kaybettiklerim arasından en çok aklımı özlüyorum (Mark Twain)

Dualariniza dikkat edin, gerçekleşebilirler. (Emerson)

Seni o kadar hayal ettim ki artık bir hayalsin... (Victor Hugo)

Güzellik, görenin gözündedir.(Margaret Hungerford)

Ateşe dayanabileceğin kadar günah işle. (Mevlana)

Hiçbir iş yapmayan adam boş oturuyor demektir.Fakat kendi yetenek ve bilgisinden daha aşağı bir işte çalıştırılan bir adam da onun kadar boş oturuyor demektir( Sokrates )

21 Ocak 2011 Cuma

Cengiz Coşkuner, Affet Abi Beni

Yıl 2001..

Hazırlıktayız...

Haftada 24 saat İngilizce ve mükemmel bi İngiliz kültürü aşılamasına maruz kalıyoruz. Gençliğe geçişin en deli, en özenti anlarını yaşıyoruz. Bir SHINE kitap serisidir almış başını gidiyor. Kasetlerin play düğmesi arka arkaya basılır ve özlenen an gelir :

"Side One, Lesson One... Review.. Listen a Song!"

Obaaaaa.... Yabancı müzik.. 80'lerden... 90'lardan... defalarca geri al dinle.. hep bir ağızdan...

Beatles'den "Yesterday" mi istersiniz,  R Kelly'den "I believe I can fly" mı, Abba'dan "Money Money Money".... Ruhumuza işledi artık... Bir yabancı pop furyası aldı başını gitti. Tüm dünya yabancı pop piyasasını takip ediyoruz. O zamanları Britney Spears falan "..hit me baby one more time", Shaggy "Hey Sexy Lady..", Eminem "..without me" diyodu..

Biz napıyorduk?

Korsan kasetçiliğin deneylerini evlerimizde gerçekleştiriyorduk. Parası olanlar temiz Rax 90'lık kasetleri alırdı on numara kayıtlar yaparlardı radyodan veya başka bir kasetten. 12 şarkı sığdıran adamı yere göğe sığdıramazdık. Mühendislik harikası gibi birşey. O yaza damgasını vurmuş hit şarkıların hepsi bir kasette... bir arkadaşın size yapacağı en büyük kıyaktır o zamanda :)


19 Ocak 2011 Çarşamba

Bayramlarda Marlboro Ikramı

Bugün arkadaşım bi kadeh buldu geldi.. çok şık bişey..Bernardodan.. Fakat bizim barzo, kadehin paketini pençeleriyle parçalarken o narin şeyi çaaaat! Kırdı :(

Ah..vah.. tüh...yuh derken... Bu "ben getiririm bi tane daha depoda vardı" diyokene.. "Manyak mısın olum" dedim bantlar kullanırız. Ne bilim içine mum dikeriz, bilye koyarız yada klasik bardak değerlendirme metodum : İçine diş fırçalarımızı koyarız :))

Aaaa dur dur...

Hemen sigara paketini açtım döktüm bütün sigaraları içine kadehin.. Vaaaaouuvv.. süper sigaralık oldu bu yaa.. Şoyle karşımıza aldık bardağı baya bi izledik. Arkadaş dedi : "Misafir gelince mi ikram edecez la biz bunu, kolonyada verelim istersen yanında :P " falan derken...

Dedim..

"Baban bayramlarda güzel sigara almıyo muydu 2 3 paket olum ya.. İkram tabi nolmuş"


O da:

"Uzun Marlboorooooo... Tabiki bizde de alınıp vitrine koyuyodu babam.. Herkez alıyomuş mu lan.. Ahahahahaa"

Kendisi içmese bile alır... Düşündümde benim güzel ülkemin güzel insanı bayramlarda izeet-i ikram olsun diye misafirine en güzel en pahalı sigarayı bile alıyo yaa..  :'(  Hemde evin hanımı çeyizindeki en şık kül tablasını, sigaralığını bile hazırlamıştır yani..

Neg-güzeeeeel bi kültürün evladıyım ben yaaa :)) Bi sigara yakılır bunun üstüne ... hehehe

18 Ocak 2011 Salı

Fuattan Dinamik Parti (FDP)

:) Hee... bi siyasete girmediğim kalmıştı :P

Sabah çalışma arkadaşım "Fuat senden iyi politikacı olur haa" deyince.. "Niye olmasın lan"  dedim. Neyim eksik.. Ağzım laf yapıyo mu, yapıyo arkadaş. Entel geçiniriz birazda, nasıl dı o? General Eisenhower dediği gibi: "Entellektüel, başkalarından daha çok şey bilmediğini daha çok sözcükle anlatan kişidir."  :) 


Al adını da koydum "Fuattan Dinamik Parti". FDP :) FeDePe demeyeceksiniz ama eFDiPi deyin lütfen.. Modern bi partiyiz biz :) Geleceği kucaklıcaz.. Logomuz ... hmm bak bunu düşünmemiştim. Buldum : Dinamo :) Tabiki ya.. Ampul oluyoda dinamo niye olmasın? Biri enerji tüketiyo, diğeri üretiyo :))


Evet gelelim oy kısmına :) Bi kez bilişim dünyası bana çalışacak. Sosyal Medya üzerinden bilinçli bir şekilde reklamımı da yaparım. Ole deli paralar harcayıp sokakta şapka, tişört dağıtmaya gerek yok. Sessiz sedasız.. İmaj ve Marka yönetimine hastayım zaten. Deneyim olur benim için :) Dinamo Kiev futbolcularıyla bi de reklam hazırlarız .. Sempatik, genç, farklı diyecekler, ne alaka aq diyecekler, güle güle verecekler oylarını..


17 Ocak 2011 Pazartesi

Sizi Biraz Güncelleyelim

Evet.. Bildiğin program güncellemesi gibi :) Merak etmeyin ben sizin yerinize dolaşıyorum interneti.. biraz süzme bilgiler aktarıcam bu sefer.. Küçük heycanlandırıcı şeyler..

İlk Google camiasından başlayalım isterseniz.. Google Translate'ten haberdarsınızdır. Çeşitli dilleri birbirine çevirir. Hatta siteleri elinden geldiğince çevirmeye çalışır ki en iyisidir şu an. Peki sesleri çevirme konusunda yoğun çalışmalar yaptığını biliyor muydunuz? "Yoook artık" deyin.. Bende gaza gelip anlatmaya devam edeyim. :)

Evet şu an ispanyolcayı ingilizceye ses düzeyinde çeviren uygulamanın alpha versiyonunu piyasaya sürdü. Elit testerlar tarafından test ediliyor. Yani geleceği şu : Siz telefonu alıp ingiliz arkadaşınıza "Naber lan?" diceksiniz.. türkçe yani.. Ama karşıdakine "what's up man?" olarak gidecek... Yaaa... Hadi hep beraber "OooooaaHHaaaa!".. devamı şu makalede : http://googlemobile.blogspot.com/2011/01/new-look-for-google-translate-for.html

Facebook'a geçelim. Onlarda boş durmuyor. Mail sistemine gebeler. Nedemek bu? Artık facebookta hotmail, gmail gibi mail hizmeti verecek. Yani mesala benim fuatcakir@facebook.com adında mail adresim olacak. Güle oynaya kullanırız artık. Mesajlaşma sistemini baya bi değiştirecekler. Türkiyeye ne zaman gelir bilmiyorum ama mesaj olarak SMS atmada aynı zamanda aktif olacakmış.

http://www.facebook.com/about/messages/ sitesinden ilk önce bu yeni mesajlaşma ve mail sistemi için istekte bulunun, ilk kullanıcısı olmak istiyorsanız yani..

Söylemeden geçemeyeceğim FaceBook Graph diye birşey duydunuz mu? Duymamışsınızdır çoğunuz. Sizin facebooktaki aktiveteleriniz ve beğenilerinize göre karakter haritanızı çıkartıp webi size göre şekillendirmeyi planlıyorlar. Bu ne demek? Mesala bu özelliği kullanan youtube benim facebookta fanı olduğum Nancy Ajram, Tarkan, Bruno Mars gibi sanatçıların videolarını, kliplerini, yeni şarkılarını bana ilk sayfadan göstermesi ... Ne istediğinizi bilen sitelerle karşılacaksınız artık. Buna aslında semantic webde deniyorda neyse teferruata girmeyelim. Derin mevzular. şuradan biraz dürtükleyin : http://technologyreview.com/blog/editors/25089/. Bu arada bunlar güncel teknolojiler olduğu için türkçe döküman bulmak kolay değil, kusura bakmayın yani artistliğine vermiyorum linkleri..

Ve bu aralar popüler olan facebook profil sayfanızı düzenli fotoğraflarla düzenlemek. http://reface.me/hacks/facebook-profile-photo-hacks/ bu linke tıklayın. Ne dediğimi anlayacaksınız zaten :) Sanki sayfanız küçük pencerelerden oluşmuş arkadan başka bir manzara, fotoğraf, olay gerçekleşiyor havası veriyor. Baya havalı bir şey. FaceBookta karizma yapmak istiyorsanız mutlaka deneyin. Mesala şöyle şeyettirebilirsiniz :



Neyse çok konuştum, sonra tekrar güncellenmek için uğrarsınız.

15 Ocak 2011 Cumartesi

Tüm Acılarınız Dinecek



Tüm acılarınızı dindirecek, sizi hayata döndürecek bir aktiviteye davet ediyorum.


Bitane kelle-paçacıya gidiyosunuz , amma hakkını veren bi yer olsun. Lüks restorantlar da olmaz o iş.. Böyle klubemsi, tabureli, otantik bi mekan bulmanız lazım :) Duvarlarında eski istanbul resimleri, ilk kazandığı para ve bi kaç ünlüyle zorla çekilmiş hatıra fotoları varsa tescillidir, oraya çökün.



Hava soğuksa, dışarda daha bi güzel oluyo, dumanı üstündeyken sarımsak suyunu şörül şörül boşaltın , limona işkence edin, acı biberide vurdunuz mu iksir hazır. Nefesinizi tutun kaşıklayın gitsin. Acı macı sıcak boşverin.. gözünüzden yaşlar gelse bile hıçkıra hıçkıra için... Şifaaaa...



Ohhh yarasın :) Tamam ekşimeye gerek yok.. kalkın ordan.. ağzınızdaki sarımsağın kokusu gitmeden en yakın çiğ köfteciye... koşun! Komagene falan olur yani.. Sırıtan adıyamanlı bi adamın portresi varsa duvarda tamamdır. oradan da bir dürüm patlatın.. bide şalgamı açın .. son ısırık - son yudum kuralına uyarak o vazifeyide gördünüz mü.. bekleme yapmadan hesabı ödeyin .. geviş getire getire nereye?   


Midyeciye tabiki... :)

İzmir midya tavsiyem.. üstüne cila olsun. 10 tanesini kaydırın gitsin. Benzetmek gibi olmasın nimeti, tekila shot gibi zaten..limonla dik kafaya :)  Acele etmeyin.. birer birer.. kabuklar yavaşlatır zaten. 


Yetsin mi?  Cıkk...


Ama şöyle biraz lüzumsuz, salak salak yürürken elin yakışıklı veya güzel insanlarının dedikodularını yapıp üzerine bir güzel üşüyünce.. kahve kokusuna odaklanın.. Bulursanız Mehmet Efendiyi bulamazsanız başka bi efendide olur... yabancı marka olmasında.. 



Sakızlı Türk Kahvesi gecenize gece katar.. berhudar eder. Birinci yudumda olgunlaşır, ikinci yudumda oturuşunuz, konuşmanız değişir, üçüncü yudumda bana dua edersiniz :) ve hayat yeniden başlar...


Ne diyeyim, afiyet olsun size..

Otuz kilo günahım çeker, doksan kilo gömersiniz beni

Aaaaaah öküz gibi yedim yine, çok şişman hissediyorum kendimi, sigara içsem bile yarıyo bana yaaa :(

Yok öyle bi şey !

Benim hiç hayatımda göbeğim olmadı. Bacak bacak üstüne atarken zorlanmadım veya merdivenleri üçer beşer çıkamama gibi sorunum olmadı. İstediğim her şeyi istediğim kadar yedim. Ben kendimi bildim bileli öylecene zayıf, sonradan silajlık mısır gibi uzamış, sahip olduğum sindirim sisteminin bi beni sindirmediğine inandığım bişeyim yani.. Ben.. ben hep atmış, atmışbeş kilo... ısrar etmeden, dikkat etmeden öylecene kaldım.

Durumdan rahatsız olan duyarlı arkadaşların feryadı : "Yiyeceksin arkadaş, gece yatmadan ye.. kaşarları doldur ekmeğin arasına, patates kızart, dök ketçap, mayonez.. yanında kolanın dibine vur.. sonra al çerezini otur film izle, 28 saat uyu, aasdm asdkl..."... ohoooo dur dur.. naptın ya :) Adam hayal ettiği tüm yiyiş-içiş fantezilerini üzerimde deniyo.. Kelimelerin vurgusundan, gözlerindeki açlığı ele veriyo fakat.. Ben onları yapsam da o kaloriler he heyt :) havaya karıştırır benim bu metabolizma.. maşşşşşallah..  Kilo alacağınıza inanmıyosanız kilo almazsınız (bknz : Ben ) , boşuna diyet için kasıyonuz yani benden demesi. "Ayy şunu yedim, kilo oldu.. vah kıçım büyüdü.. tüh şiştim malak gibi oldum" Ağlana sızlana rehberlik ederseniz kalorilere, hacimleşirsiniz tabi. Lakin o motivasyonu ben bi türlü sağlayamadım.

Ulan ben ne zaman kendimi şişmam hissedecem ?! Galiba ben böyle ölecem... En azından otuz kilo günahım çeker. doksan kilo gömersiniz beni :) Lüzumsuz bi sevinç içerisinde olurum heralde. İyi acındırdım kendimi ya.. umarım işe yararda eve bi kaç tabak yemek gelir. :)

Ki Annemin haberi olmamalı tabi bu yazıdan, unutmalısınız, unuttunuz.. unut.. uuuuuuuuuu

13 Ocak 2011 Perşembe

Ben galiba Kariyer.Net sitesini hackledim

Dün gece yatmadan bi maillerime kontrol ediym dedim. Fırsat sitelerinden gelen kampanyalar, teknoloji sitelerinden gelen güncellemeler, büyültücüler, küçültücüler, kanatlandırıcılar derken lüzumlu lüzumsuz mailler, sil sil sil..tıklarken baktım Kariyer.Net haftalık mailini göndermiş. Size uygun iş ilanları falanda filanda... 


Şöyle alıcı gözüylen baktım orda bizim şirketin ilanı da var.
.... 

  • Residence in Istanbul is required,
  • Good team player, result oriented attitude and analytical mind,
  • Strong communicational and interpersonal skills,
  • High energy and drive
...  


gibi kıl tüy yün özelliklerin tutuyosa BAŞVUR butonuna bas... :) Maddelere baktım da "E çalıştığıma göre ben bu özelliklere sahibim lan" dedim, biraz dötüm kalktı tabi ama emin olmak için "dur bi daha başvurayım " dedim :)) Hem yeni IK gelmiş bi vesileyle tanışmış oluruz.

Ve tıkladım.. Çok güzelde kabul etti Kariyer.Net .. Hiç uyarı falan çakmadı yani "Dangalak mısın olum sen, zaten o şirkette çalışıyon.. " gibisinden. Peki Noldu?

Sabah IK müdiremiz hicaz makamından iletişime geçti : 

"Merhaba Fuat Bey, dün Kariyer.Netteki ilanımıza başvurmuşsunuz. Asdlkmasdlkcz...."  mizahı bir muhabbet. Bende nikah tazeleyelim ayağına yatıyorum hani.. "Daha iyi bir fiatta anlaşabiliriz belki diye şeyettirdiydim ben, şansımı deniym ..asdasdas" gibi bi konuşmayla kıvırttırıverdim.

Neyse geçiştirdik derken offf... birde patron aradı. Birbirlerinden haberi yokmuş tabi. İzlemeye almışlar kariyeri.. artık hepsine mail mi gidiyo, nasıl oluyosa... Bir tel :

"ALO, Fuatcım naber, nasılsın? Ya Kariyer.Nettende kendi şirketine başvuran ilk defa gördüm hani. Niyetini de o kadar belli etmeseydin. Arada bizde kaynamışız galiba.. asdasdasşldöa"  . Durumu anlattım .. dedim canım sıkıldı. Bi yoklayayım dedim... kem küm...

En nihayetinde arkadaş, ben burdan Kariyer.Net yetkililerine sesleniyorum. Bakın 70 milyon kişi izliyor burda bizi.. Eğer çalışan başvuruda bulunuyorsa, bu başvurunun kendi şirketi olup olmadığını kontrol eden bir programcık yazsın. Yoksa forumlara yazarım açığınızı, salarım bakın üstünüze çoluğu çocuğu, kafanız ağrımasın yani. 


E bi teşekkürü hakettim artık, doğum günlerimi de kutlamayı unutmayın.  

Bilginize,
iyi çalışmalar.



12 Ocak 2011 Çarşamba

Öküze Saygı Duymak

Ben küçükken..


Babaannemle birlikte hayvanları kırlara çıkartırdık bahar gelince. Bir kaç öküz, inek ve yavruları.. İzlemeye doyamazdım onları. Bildiğin belgesel işte. Buzağılar sevindirik olur deli deli, kendi sevimliliklerine yakışan, hareketler yaparlardı. Anneleri de durmadan yerdi.. ye.. ye.. ye. Mal işte.. Geberinceye kadar yiyodu. Hele bide Anne ise 'süt veriyorum lan ben' diye bide üstüne bi kazan  su içerdi löpür löpür..


Tam böyle, öğlenden sonrası olup güneş bunların tepesine vurunca, bu öküzler kendilerine koyu bir gölge bulmak için aranır, bulunca da kendilerini bırakıverirlerdi çayıra. Melul melul kısık gozlerle etrafa bakarlar, sinek falan ısırma curretinde bulunursa kuyruklarıyla ilgili bölgesini kırbaçlarlardı. Hiç birşey düşünmeden, aklına gelen tek şey geviş getirmek.. yattığı yerden.. öküz işte.. "Siz beni yemleyin, ben bole size et, süt, çocuk veriyim, ekstrada bole mal gibi yatarım,  başka hiç bi dalgam yok" der gibi gayesiz bakışlar atarlardı etrafa... 


Onun mallığına gülümserdim :)

... derken, bütün bunları bugün işyerinde soluk alamadığım anlardan biri olan, yetiştirilmesi gereken bir işin toplantısında düşündüm,  gerçeğe geri döndüğümde:

Elime iş verdiler.. CC'li mailler.. saçma sapan sorunlar ..gerçekleşmesi gereken hayaller.. ve fazla mesaileri verdiler. İhtiyacım olan tek şey, bahar güneşinde o öküz gibi kendimi çayıra atıp, mal mal etrafa bakarak uyuklamak...

İstemem bahar falan, evdeki yatağımda şöyle uzanıp tavana bakakalsam yine yeter be dedim. Yine yeter...

İşte o anda,

Görevini başarıyla tamamlamış ve kendini yere atıp canı sıkıldığında geviş getiren ÖKÜZe saygı duydum. Hatta sırf bu gerekçeden dolayı, öküze tapan hint fakirlerine bile saygı duydum lan...

Ben bugün resmen kendimi, mala bağladım.

10 Ocak 2011 Pazartesi

Erkeklerin Kalesini 14 Kural ile Koruyoruz !

Yazılarına değer verdiğimin zilli PuCCa'sı.. :)) Vakti zamanında yazdığı " itiraf + tövbe "  adlı yazısıyla kendisine günah çıkartma girişiminde bulunmuş aynı zamanda düşünceleriyle kızları siyah kuşak sahibi de yapmıştır. E çizgimden saptığıma göre artık Fuat ÇAKIR,  şeytani düşünceleri olan bu bayanların kanun-i esasi bellediği kurallarının cinsiyetini değiştirir.

Erkeklere muska yazmanın zamanı geldi :))

Yazıyı okumuşsanız (veya okumayın) çakal bir kızın erkeklere karşı tutumunu, sizin anlayacağınız dilden: Gösterip vermemesi durumu, sinsi politikları, elde etme oyunlarına karşı sizi aydınlatmaya çalışiciym.  Aynı zamanda kendi kuyusuna düşmemek için size tutunup "bırakma beni" diye çemkirmesini de sağlayabilirsiniz. Şimdi,

Odaklanın :
  1. Ortama giriş yapan kötü huylu bu güzel yaratığın odaklandığı ilk kişi tabiki doğa kanunları gereği en yakışıklısı olacaktır. Onu elde etmek için yakınlaşır aynı zamanda da ilerde kaskosu olarak kullanacağı sıradan, gösterişsiz bir erkekle de muhabbetini sürdürecektir. Bunlarda herhangi birisi değilseniz kaderin sizi tanıştırabileceği bir anı beklemelisiniz. Sazan gibi atlamak kaybetmenin başlangıcıdır.
  2. O kız sizinle konuşurken göz bebeklerinizin ta içine bakar. İster avı olun ister olmayın, karşısında hareketsiz ve dik durun, diyalog anında ilk onun gözlerini çekmesini bekleyin, gereksiz gülmeyin. Samimiyetiniz dahilinde sözlerinizin vurgusu için omzuna, koluna veya eline küçük dokunuşlar yapmanız hakimiyetinizi güçlendirecektir.
  3.  Her şey hakkında ilgili ve yüzeysel bilgili olduğunu göstermeye çalışacaklardır. Sosyal görünen bu zıpır yaratıklar erkeklerin gözünde daha cezbedicidir tabiki. Eğer hakimi olduğunuz bir konu hakkında zırvalıyorsa bozun, değilse susun.
  4. Kendinizi diğerlerinden üstün görecek agresif betimlemelerden kaçının. En nihayetinde zaten meraklıysa çevrenizden profilinizi çıkaractacaktır. Size çocuk tripleri yapıp herşeyi ona öğretmenizi veya bazı isteklerini dile getirebilir, bu durumu kontrolden çıkmadan değerlendirebilirsiniz fakat yeterince tanımıyorsanız eşşek kadar kız olduğunu gidip biraz kitap okumasında fayda olacağını ona hatırlatmalısınız.
  5. Sizin de kalbinizde bir şube açmak için kapılarınızı aralamak ister. Aslında sizin göründüğünüzden farklı olduğunuzu,  dışınızın sert ve güçlü ama içinizde bir çocuk yattığını , bunu keşfettiğini belirten yaklaşımlar, yavşamalarda bulunur. Kalkanları indirmeyin :) Niyetinizi belli etmeyin. Sizi tanımasına izin vermeyin. Abarttığını söyleyerek sıradan bir kaç huyunuzu söyleyin. Devamında da o alaycı gülümseyişinizi  yüzünüzden eksik etmeyin ;)
  6.  Size karşı vur-kaç yapacaktır. İlgiyi alakayı kesip görmezden gelecek, telefonlarınıza cevap vermeyecektir. Ve bir zaman sonra tekrar ilgi göstermeye başlayacaktır. Sizden bu dengesizliği, kararsızlığı çözmeniz için uğraşmanızı bekleyecektir. İnanın kara kara düşünmenin, bağlantılar kurmanın, sözlerden manalar çıkarmanın hiç lüzumu yok :) Sizin hayal ettiğiniz kadar mükemmel bir kişi değil o çünkü.. Oturun, izleyin...Çıksın yazdığı senaryodaki rolünü oynasın. Bu perdenin sizin için açıldığını unutmayın ;)
  7.  Zayıf noktalarını gördüğünüzde onun bu zafını akşamdan kalmış aş gibi önüne sürüp durmayın. Aksine bu eksikliğini gidermeye çalışın. Ama bu eksikliği gidermek için başında hazır ve nazır bekleyip işin bokunu çıkarmaya gerek yok. Vakti gelince.. Tadında bırakın ki vicdanı artık size çalışmaya başlasın.
  8.  Tartışma esnasında size birşey söylecekmiş gibi yapar ama konuyu kapatır, kaçar. Sizi şüphede bırakmak, çıldırtmak hoşuna gidecektir. Bu durumda yapılacak en güzel şey merakınızı dizginlemek ve tartışma sırasında ona "PEKI..." demektir. Birşey varsa bile zaten içinde tutamaz tıpış tıpış gelip size söyleyecektir. Sakin olun, zamana bırakın.. Zaman sizin yerinize olayı çözümler, dert etmeyin ;)
  9. Sizin zayıf olduğunuz bir durumda, hasta olmak gibi mesala, bu durumu çok iyi değerlendirecek ve anne ilgisini üzerinizden eksik etmeyecektir. Ona güvenmenizi sağlayacaktır. Bu durumdan zevkle faydalanın :)  Hatta ara sıra hasta da olun yani.. anladınız siz ;) Durumu anladığında sizin için daha iyi stratejiler geliştirmek için efor sarf etmesi gerektiğini anlayacaktır. 
  10. Bu kız olmassa onun arkadaşları vardır düşüncenizi asla belli etmeyin. Zaten sizinle ilgilenen bir kız asla başka bir kıza sizi pazarlamaz. Onun için  dünyada kendisinden daha kalite bir kız yoktur zaten. Anlayışla karşılayın derim. Arkadaşlarının yanında onu poh pohlamanız götünü kaldıracaktır fakat bu iltifatlara bağımlılığını yani size zamanla ihtiyaç duyacak, ortamına daha fazla dahil edecektir ;)
  11. Ortamına aldığında sizi aynı zamanda başka kızlarla test edecektir. Hatta bir tanesini size ayarlama ayağına bile yatacaktır. Bu kısım ince bir çizgidir, tavrınızı ve tarafınızı iyi belli etmelisiniz. Sizde aynı numaraya yatarak espirili bir şekilde KABUL ederek nabzını yoklarsınız... Hala iddialıysa ve bu tehlikeyi göze almışsa bilinki o kızda bir seçim yapmak üzeredir. Ya gerçekten size teslim olacaktır ya da ne o kızı size ayarlayacak ne de bir daha sizinle ilgilenecektir.Bu durumda kolundan tutup HENUZ ERKEN demek mantıklı olacaktır. Aksi takdirde OYUN biter. Sonuçta o da kazanmaz, siz de kaybetmezsiniz. 
  12. Eğer oyuna hala devam ediyorsanız... :) Sizden önceki aşk hayatını merak edip saçma sapan sorular sormayın. Sorsanız da zaten doğru düzgün cevap vermeyecektir. Onun anlattığı kadarıyla ve istihbaratınızla yetinmesini bilin.
  13. Bütün kızlar evlenilecek kız modundadır. Kendilerini öyle gösterirler. Saf, temiz, hanım hanımcık, dilinde duası, elinde kınası anasının kuzusudur. Böyle bir kız varsa dahi onu iç güdüleriyle ancak ANNENIZ tespit edebilir. Sizin takıldığınız ortamlarda o iş zor biraz :) O yüzden kızılötesi gözlüklerinizi takın ve araştırın. Hemen elinden tutup Annenizn mübarek ellerini öptürmenize gerek yok. 
  14. Ve kıza siz bu yakınlaşmanın adını koymak ve niyetleri resmileştirmek adına bir vakit sonra sorduğunuzda hala AŞKIN ZAMANLA OLACAĞINI söyleyerek sizi oyalıyorsa.. Lütfen diyorum. Lütfen bırakın da zamanla size aşık olup kapınızı çalsın. Maddi, manevi kıza yatırım yapmayı kesin artık.

Ben sevgili aşk gurusu PuCCa'nın yöntemlerini ters mühendislik yaparak siz ERKEK  kardeşlerime(bu durumda hepimiz kardeşiz) bu şeyi... Ne demiştim ... MUSKA yı hazırladım. Bu sevimli şeytanların erişemeyeceği aklınızın bir köşesine asın.. Sizi koruyacak, kollayacaktır :) Valla PuCCa'yı yüzlerce kız takip ediyor.. Sizde bu söylediklerimi elinizden geldiğince diğerlerine aktarın ki bağışıklık kazansınlar :)

E kolay gelsin o zaman ;)

.: Alakalı :.
YaşamSayfa'dan : Karşı konulmaz bulunanlar

9 Ocak 2011 Pazar

aSosyal değilim, eSosyalim!

Geçen yıllarda bir makale okumuştum. İnternet kişiliği hakkında yazar çok güzel tespitlerde bulunmuş. Şöyle diyordu :

"Yüzü beneklerden geçilmeyen, şişman, bakımsız bir bayanın kendini chat ortamlarında Britney Spears gibi tarif etmesi ve öyle olduğunu uman bir sürü erkeği etrafında döndürmesi, sanal aleme olan bağımlılığını gün-be-gün artıracak, gerçek karakterini, fiziğini unutup sanal kişiliğini geliştirecek ve bir gün aynanın karşısına geçip kendi gerçekleriyle yüzleşince psikolojikman çöküp gerçek hayatta ayaklarının üzerinde duramaz hale gelecektir."

Yazarın kim olduğunu hatırlayamadım. Yaşlı bir kimseydi. İnternet dönemini kıl payı atlatmış, dönemimizi farklı açıdan yorumlayacak bir kişi. İnternet neslinin yaşlanmış hali gelecekte nasıl bir görüş belirtir bilemiycem fakat elimizde bulunan bu görüşün doğruluğuna saygı duymak gerek. Belki de "Aman, bilgisayar kullanmasını bile bilmeyen bir kişi internet dünyasından ne anlar!" gibi tepki verenlerimiz olacaktır. George Chapma'nın bir sözü aklıma geldi. Derki: "Gençler ihtiyarların aptal olduğunu sanırlar ama ihtiyarlar gençlerin aptal olduğunu bilirler." Bu söze teslim oluyorum. Üzerine yorum yapmayacağım :)


Çeşitli sosyal ağlarda arkadaş sayımızı yüzlerce kişiye ulaştırıyoruz. Kimisinin 1000 arkadaşa bile ulaştığını gördüm. Yazıyla BİN adet arkadaş yahu.. Kendine FAN sayfası kursun, profil amacından sapmış zaten.. Facebookta ki duvarı şelale gibi güncellemeler akıyordur diye düşünüyorum . Ne bileyim seçimlerde kafadan o mahallenin muhtarı yani.. Bakalım öldüğünde cenazesinde kaç kişi saf tutacak :) Artık İmam Efendi meftada aradığı ilgiyi bulamayınca Facebooktaki duvarından canlı yayın bağlantıya geçer "Nasıl Bilirdiniz?" diye yazar, arkadaşları da LIKE(Beğen) butonuna basarlar.





Ünlü asparagas haber sitesi Zaytungda bir son dakika haberi yayınlanmıştı. "Twitter'daki takipçi sayısı 70 bini bulan gazeteci Cüneyt Özdemir'e tatilini yaptığı Uludağ'da vahiy geldi" :)) Ne kadar manidar, güzel bir espri...

İnterneti özellkle biz Türkler çok sever. Ama nasıl bir internet kullanımı.. MSN, Sosyal ağlar, Video Paylaşım siteleri, XXX siteler gibi sadece verilen ürünü tüketmeleri gerekir. Yani birilerinin birşey yapmasını umut eden bir toplumuz. Biri bir video çeksin izleyelim, Birkaç cümleyi geçmeyen espriyi patlatsın gülelim, oyun çıkarsınlar eğlenelim, müzik çıkarsınlar kopalım... Ya SEN?

Niye biz üretmiyoruz? Niye kendi yeteneklerimizi sergilemiyoruz? Yeteneksiz değildir kimse, herkezin bir mesleği vardır. Öğrenci, doktor, çaycı, hademe ... niye tecrübelerinizi paylaşmıyorsunuz? Yazmıyoruz, okumayı da sevmiyoruz aynı zamanda.

Bakın ben bu yazıyı yazdım fakat endişeliyim, bu satıra kadar okumaya dayanabilen arkadaşlarım olacak mı acaba. Eğer olmuşsa kendisini bu söylediklerimin dışında bırakıyorum, ama bir şeyler üretip paylaşması şartıyla :) Aynı zamanda..


Teşekkür ediyorum...


8 Ocak 2011 Cumartesi

RelationShip Status(İlişki durumunu) Değiştirmeye Eli Varmamak

Kanayan yaramız.... :)

FaceBook hayatımıza bir sürü sanal buluşlara imza atarken, bizi de bu gelişmelere alet etmesi, standartlara sokması, psikolojimizle oynaması vs. kaydolan her bireyin bilinç altına bir facebook şubesini açtı yani.. milyonlarca şube..


Öyleki,

Arkadaşlığın anlaşması oldu facebook, ilişkilere başlangıç verdi, son verdi, ispiyonladı, Tag(Etiketlenme) korkusuyla bile yaşattı insanları... Kimi zaman strese soktu, kimi zaman erişemeyeceğimiz özel bilgelere ulaşmamıza müsade etti.

Atsan atılmaz, satsan satılmaz birşey oldu hayatımızda...

Durumu telafi etmek için oyunlarıyla keyiflendirmesini de bildi hani, uygulamalar adında modüler programlar inşa ettiler, istediğimiz gibi şekillendirdik profillerimizi..

En güzel fotoğraflarımızı koyduk, bağdaş kurduk, kaşlarımızı çattık, aynadan bile çektik kendimizi, tripli, kılsız tüysüz bir sürü fotolar...

Yaptım, yapacağım,...mışş, ...mı? ,  bir sürü  cümleler kuruldu, sorulara cevap verildi. İnsanlar boş vakitlerini mi geçirdiler yoksa dolu vakitlerini mi harcadılar bilemiycim ama çok büyük yaşayan bir dünya inşa edildiğinin farkındayım.

Bu yazımı bile facebookla paylaşacağım. Çünkü burada facebooka ait bir paylaşım butonu var. Bu buton internetin heryerinde rastlayorum. FaceBook heryere kancasını atmış bir sistem oldu.. Oluk oluk bilgi akışı... tek bir merkeze, hemde insanlar isteyerek... Ürkütücü!

Ya ben aslında İlişki durumundan bahsetcektim... Laf nereye geldi :))

İlişki durumu diye birşey çıkardı FaceBook. Yalnız, İlişkide (şu kişiyle), Evli (şu kişiyle), Ayrıldı hatta İlişkiye Açığım durumu bile var :))

Bizim HIZLI Erkeklerimiz veya bayanlarımız ; genelde erkeklerimiz diyelim... durumu devamlı YALNIZ'dır :) Biriyle çıkıyorken bile, o durum kendini inatla muhafaza eder. "Bahtım kapanmasın" ayağına mı yatılıyor, belki daha iyisi çıkabilir şansımı def etmiym diye mi bilinmez, elleri bi türlü gitmez onu değiştirmeye. Hatta sevgililer Israrcı bile oluyor yazık. Zoruna gidiyo tabi. Şüpheleniyo.. Haklı da...


E annem duyar diyo, babam görür diyo eş dost kıl tüy yün.. kotarıyor durumu ilgili kişi :)

Niyetler başka... Fenaaa :)

Eh ne diyelim FaceBook bizi bu ve benzeri sorunlarla, sorumluluklarla, yalan dolanlarla baş başa bıraktı. Umarım öbür tarafta "FaceBook profil geçmişini analiz edin, sevabı günahını çıkartın, yeterli" diye bir uygulamaya tabi tutulmayız,

Mazallah....

7 Ocak 2011 Cuma

Benim CILGIN bir hobim var

Evet...

Benim yapmaktan zevk aldığım hobim var. Sadist, pesimist, çılgınca bir hobi bu.. Yasak değil, günah değil ama sınırları zorluyorum. Kendimin değil, objektifin karşısına geçenin...

Zamanı ve mekanı belli olmayan bir hobimdir o benim, karşımdaki belki sevdiğim, belki arkadaşım, belki alakasız biridir... Karşımdaki kişiye kendini kötü hissettirmiyorum inanın, bilakis kahkahalarla , traji komik sözlerle gözlerimizden yaş gelinceye kadar mesaj üstüne mesajlar verdirtiyorum.

Peki nedir bu hobi.. Hem kötü gibi, hem iyi gibi..

Ben arkadaşlarımın öldükten sonra yayınlayacağım videolarını çekiyorum. Onlar kendilerini ölüymüş gibi düşünmelerini sağlayaraktan hemde... ve fenomen girişimiz :


"Merhaba, siz bu videoyu izlerken ben ölmüş olacağım. Tarih şu an ../../... ve saat .. : .. ve ben ... yaşındayım."


Evet, bu standart girişi record düğmesine basmadan karşımdaki kişinin gözlerinin içine bakarak tekrarlıyorum ilk önce... Üzerinden şoku atması bir kaç saniyeyi bulabiliyor tabi, ölüme hazır olmayan insan nefsi nasıl çekime hazır olsun ki?

Ama o istemeden, ben kayıt düğmesine çoktan basmış oluyorum. İnanın çaresiz ilk benim ona telkin ettiğim cümleyi eksiksiz söyleyerek başlıyor.
"Merhaba, siz bu videoyu izlerken...."
Ama cümlenin sonuna geldiğinde çoktan cesaretini toplamış ve özgüveni yerine gelmiş oluyor. Gözlerinde  "Fuat söyleyeceklerim herkese kapak olsun o zaman, nasıl olsa öldüm lan" diyerek başlıyorlar şakımaya. Videonun ortalarına doğru öldüklerine çoktan inanmış... Üzenlerin 7 ceddine selam göndermeler mi dersiniz, sevenlerine zarar verenlere gece yarısı basmalar mı dersiniz, neler var neler..


6 Ocak 2011 Perşembe

Askerden kaçarken yanlışlıkla doktor olan türk genci

Kısmen ben... :)

Geçen gün Master yapmak için Bahçeşehir Üniversitesine evrak teslimi yaptım. MBA olacağımda ayıptır solemesi.. Türkçesi 'İşletme Yönetimi' masteri.. Sektöründe 2 yılını bile doldurmamışken, hemen müdürlerinin yerine gözünü diken çaylak modeli.... mi?

değil tabiki...

İtiraf ediyorum TSK'ya son dakika golü attım. Temmuzda teslim olmamı gerektirecek resmi evrak düzenledi çeşitli merciler. Hani Hilal Cebeci adlı sanatçımız diyorya: "İpe ipe geleceksin" , işte öyle birşey..  :) E bende bu durumda "ipimle, kuşağım..." dedim .Kaçış yok ki Askerlikten, muaf olamayacak kadar uzuvlarımız sağlam, dalyan, bıçkın gibi delikanlıyım falan.. kala kala öğrencinin dokunulmazlığı prosedürü kaldı.

Tabi ya :)

İslamın ilk emride o değilmiydi zaten "OKU!". Olaya yıllar öncesinden çözüm getirilmiş zaten, kalp gözüm yeni açıldı. İlim aşkıyla doldum taştım birden...kanatlandım.. Kendimi Bahçeşehir Üniversitesinin kollarında buldum. İlim yuvacigim boğazın kenarında, ortamının güzel olmasına, farklı renkler, kokular.... yok yok ben asıl MBA yapmak istiyordum ya, orası tercih edilebilirmiş, o yüzden. Yoksa efendi efendi etliye sütlüye karışmadan okiyip adam oliciym.

Ve ben gibi..

Beşlerce etrafımda...Onlarca İstanbulda... Yüzlerce Türkiyede.. Askerden kaçmak için tahsilini 2 yıllıksa 4 yıllığa açıktan, kapalıdan, uzaktan, yakından  yardıra yardıra tamamlama.. ardından asker kapıya dayanınca "AaaaaA ama ben Master Graduated oliciym!" deyip aynı yöntemlerle yüksekini yapma.. E bittikten sonra asker kardeşler tekrar gelip "bitmedi mi aq.. ne lan bu, bize okumuş adam lazım değil, amele lazım" derkene..
Ama ben doktor olma ihtimalim de var ... kooooop... Ahanda oldum deyip ! Ph. D. li anlı şanlı bir karvizite sahip olan türk gencimizin dahiyane kaçışını matematiksel olarak değerlendirirsek kaç yaşına geliyo bi bakalım :

Yaş 17  : 3. yılında Üniversite sınavını kazansın bu velet... hadi 2 yıllık bi okula gitmiş olsun diyelüm
Yaş 20 :  +2 yıl okudu +2 de uzattı (kovulmayacak kadar) +1 yıl tecil hakkı
yaş 25  :  ben dgs yapiciym dedi.. aklı başına geldi.. +2 yıl lisans(intibak) +2 yıl devlet tecili

yaş 29 :   Ve! damarlarındaki asil kan master potansiyeli olduğunu ortaya çıkardı.. ver ordan 2 yıl yüksek +1 yıl uzatmalı +1 yıl tecilli
yaş 33 : E bu kadar kasıştan sonra doktorada yapılmaz mı canım :) +2 oku +1 tecil
yaş 36 : Geldimi yolun yarısına.. 4 yıl daha bekletebilse bedelli olabilir(40).. Ama o 4 yıl için ne tarz teknikler var bilemedim. :(  belki yurtdışına kaçar Ph. d. Mülteci statüsünde, belki topçu, popçu olmadı son çare cinsiyetini değiştirir...


Olay Bu! Devlet Bahçeli olsa 40'a getirirdi de ben beceremedim

Ama bir gerçek var. TSK Türk evladının eğitim düzeyini bir hayli yükseltiyor. Ben kendimden çıktım yola, ilk kendimi keşfettim, düşündüm, tefekkür ettim.. ve...

Niye kaçıyoruz ki? :\

İçten yanmalı hatun modeli

Merhabalar ,

İyisiniz.. Güzelsiniz.. bu yazıdan sonra baylar "vay anasını lan.." diyecek, bayanlar ise "ya aslında öyle değilde..şey işte.. ama yaaa..öff" diyecek :)

Herşey bir şiirle başladı...

Öyle bir başlangıç olaya etkili bir giriş olcaktı ama  yok öyle bir şiir, her şey bir taksiye binmemle başladı. Binme anını yavaş çekimle anlatayım. Hava oldukça soğuk, zorum neyse eğlence hayatından ödün vermemek için o soğukta Cousin Bar adlı bir mekana ışınlanmam lazım. Tir tir tititititremeye başladım. Hani o kadar konsantre olmuşum ki ancak sarı  ferrarili bir taksici durumu telafi edebilir. Burun deliklerim hariç soğuğun girebileceği tüm deliklerimi kapama girişimleri yaparken biri sellektör yaparak yavaşladı. Ferrariler sellektör yapar mı bilmem ama  (İtalyanlar türklerin öyle bir huyu olduğunu bilmiyordur belki) gelende Hundai Accent Era.. Zaten taksicilerin %90ı bu markayı ihya etti İstanbul'da veya  Türkiye'de.. Neyse konu dağıldı.. Mevzuya geri dönüyorum.. hooooooop ...

Taksiye atladım. "Selamün Aleyküm.. Club Sporr...rrr....ium!" diyebildim. Baktı oda bir eli kaloriferin mandalını 3'e alarak.."ve Aleyküm Selam abicim.. tamamdır uçuyoruzz " demesiyle duygusal bir yakınlaşma hissettim zaten abime :)). Sin Kaflı bir kaç cümleyle nabız yokluyorum içindeki o filozofu çıkarmak için abimin derken... Kırmızı Işık!.. ve ben kaloriferin içine girecek kadar olmuşken taksinin önünden bir bayanın geçişi..  İşte güzel bayan standartları, geniş omuzlu uzun boylu siz türkler nasıl der "At gibi.." falan.. Abimle hedefe kilitlenmişiz, ama bayan şöyle bir görüş alanımıza boydan girince şapka OK, Atkı OK, Eldivenler OK, Palto zaten nükleere dayanıklı fakat altta bişey YOK... Yok abi, yok işte.. paltonun tasarımcısı belinin aşağısına kadar idareten indirmiş gerisine karışmamış, kızda karışmamış zaten.. iki adet bacak ve bilek çizme mi nasıl bişey tarif edemiycim şimdi, At toynaklarına benzeyen bir topuklu ayakkabı türü..

Ben titremekten utandım tabi erkek olaraktan.. "Abi..." dedim "Bu kızın kanında antifiriz mi var, ne şekil bişeydi bu geçen?". Taksici abim "İçten yanmalı hatun modeli" dedi. İyi de yani zaten merak ettiğim birşey bu, kızların ölmeyecek kadar hayati uzuvlarını soğuktan muhafaza etmesi, gerisi şeffaf.. bu olayı çözümleyebilcek kişi olsa olsa hayatın kitabını yazan taksicilerdir. Öğreneceğim tabiki mevzuatını, kullanım klavuzunu :) 'Aydınlanmak istiyorum abi' ayaklarına kemale ermek istiyen guru öğrencisi gibi süzüldüm cümlelerle... Hemen veritabanından taradı ve başından geçen olayı bana anlattı hemencik...

"Abicim ben caddenin(cadde bostanı kastediyor) arabasıyım.. böyle elit mekanlardan çok bayan alırız. Bir gün ön camların pusundan geçilmeyen, arabayı söndürsen çalışmıcak soğuklukta bir havada, arabaya bir bayan atladı. O geçen şekilden daha iddialıydı o. Gideceği yeri bildirdikten sonra.. trafik falan bir kaç muhabbet derken sordum :

'Abla, yanlış anlama bir soru soracağım. Bu soğukta neden mini etekle dolaşırsınız, hadi mini etek tamamda çorapsız gezmek. Yani erkeklere temsilen söylemeliyimki ben acıdım size. Çokta etkileyici değil.. '

Bayanda dikiz aynasından <sen çokta şeyimdesin > bakışı ataraktan..

'Bizim derdimiz erkekler değilki.. Bir mekana girdiğimde 10 tane erkeğin arzulayaraktan bakmasından ziyade 1 tane bayanın kıskanarak bakması önemlidir. Hem ortamdaki kızlardan biri daha kısasını giymişse, en çekicisi olaraktan mayo bile giydirir o rekabet insana..'

dedi..
"
dedi ..

Taksici "Vay anasını lan.... dertleri biz değilmiymişiz yani aq... "  diyerekten olayı tekrar yaşıyomuş gibi uçtu gitti. Arabayı beyincik kullanıyor zaten..

Sonra bana kıssadan hisse bakışı ataraktan, "işte aradığın cevap bu evlat!" bakışınıda kafa sallamalarıyla anladım zaten. Gelmişiz bu arada mekana.. hakketen ışınladı adam beni :) Ne ara bindim - indim farkedemedim.

Ama taksi giderken arkasında bıraktığı o egsoz dumanında bakışlarım kaybolaraktan bende mırıldanıyordum..

"Vay anasını lan..."

5 Ocak 2011 Çarşamba

Bi ben eksiktim!

Merhaba okuyucu,
Ben Fuat ÇAKIR, tekrar merhaba.  Bu mini kursumuzda... asdmxzcmö

Üstteki giriş Melik Duyarın mega hafıza kurslarındaki maillediği kullanıcısına yaptığı giriş. "Tekrar merhaba.." lı olan kısmı.. Takıldım işte. Her defasında gülümsetir beni. Neyse.. nediyorduk? Birşey demiyorduk çünkü konu yok, blog yeni açılmış, bodoslama bir giriş yaptık :) E tekrar merhaba o zaman..

Hani yabancısı da değilim bu yazma işinin ; http://fstd.blogcu.com gibi bir blogla başladım. Çeşitli teknoloji sitelerine yazılar... http://obss.sozlukspot.com/ gibi geyiğine bir girişimim oldu. Moleküler Edebiyat  adıylan facebook üzerindeki edebiyat blogum... Hızımı alamadım egolarım google botları tarafından gıdıklansın diye www.fuatcakir.com sitesini inşa ettik lakin CV olmasına rağmen kara listeye almışlar. Oda ayrı bi dalga zaten... de...(bu paragraf reklam içerikliydi)

Tamam tamam yetenekliyim site açma kapamada :P anladıkta bu blog niye.. Okumak zor iş zaten. Eften püften  bir sürü blog varken. Niye ?

Niye söyliyim, bu sefer işi eve getirmeyeceğim.  Teknolojiymiş, Matematikmiş, kılmış, tüymüş,keçeymiş.. Rahat oliciyzz.. Rahat yaziciyzz.. Malzeme buldukça size yeni paragraflar inşa edeceğim. İçinde gülümsemelerin, düşüncelerin, notaların, kokuların  olduğu cümleler kuracağım. "Bunuda mı düşündün lan.." dedirtip.. kakara kikikiri .. ayıp cümleler kuracağım :) Sıkıysa yakalayın ... yakalanırsamda sizi yazmakla tehdit ederim ;)


Bilirim pek okumayı sevmessiniz, o yüzden bokunu çıkarmadan, çıkarsa da dışına taşırmadan yazının sonlanmasını ümit edeceğiz artık. Bu arada Google zeitgeistten 2010 google en çok aranan kelimelerine baktım arada chatroulette, ipad, justin bieber, nicki minaj, friv, myxer, katy perry, twitter , gamezer, facebook imiş. En çok aranan kelimeleri kucaklayalım ki sevenleri bizi de sevsin. Google beni sev! Aranan kelimelere dikkat edelim, bu aramaları insanların beynin sağ lobunun yaptığının bariz göstergesi. Eğlence, sanat, sosyallik, görsellik, fantezi.. bum bum bum.. Seveceksiniz burayı ;) Hayatı modelleyeceğiz. Her şekline bi kılıf, bir elbise geçireceğiz. O yüzden motto: ".. modelist of the life!" . In turkish means that "hayatın modelisti" bla bla bla..

Tamam yeterli bu kadar.. çay molası 

Görüşeceğiz.