Navbar On/Off Fuattan...: Şubat 2011

28 Şubat 2011 Pazartesi

Canlı Sürücülü Test Sistemi (LDTS Assoc.)

Arkadaş ben bugün çok pis bişe düşündüm ya.

İşten servisle geliyoken hangi üretim tesisinin önünden geçtik bilmiyorum ama yüzlerce aynı türden araba istiflenmiş duruyodu. Hangi markanın bilmiyorum karanlıkta seçemedim ama belli hepside aynı model araba.. Tamda araba alma hevesim doruk noktalarına çıkmışken... Ay ışığının kaportaların üzerindeki yakamozuna seyredekaldım. Yanımdaki arkadaşa dedim ki :

"Lan oğlum şu kadar arabanın içinden bitanesi eksilse bişe mi olur, verseler bana, garip bu binsin yazık deseler.. hı?"

ve ekledim :

"Hadi TEST için versinler.. ben şole 2 yıl test etsem..Raporları her ay versem, yakıt tüketimi performansı kılını tüyünü keçesini rapor etsem.. Sonrada yıllar sonra arabayı bende unutsalar.. sonra  birinin aklına gelse ve çıksa deseki.. 'Amaaaan boşverin kalsın, o kadarlık mevladan zarar etmez'"

:) Güzel olurdu be..

Bu TEST  için verme olayı da bir kaç ampül patlattı tabi kafamda. Benim ampuller patlayınca belli aşırı voltaj yada aşırı fikir yüklenmesi diyelim, hayırsız bi neticeye gidecek :)) Neydi peki bu hayırsız fikir..Anlatim:


26 Şubat 2011 Cumartesi

Türkiyenin Eurovisiona Yüksek Sadakati

Ya biz eurovisionu unuttuk :)


Halbisem ben ne kadar da meraklıyım şu yarışmaya. Şaka maka 12 yıldır falan takip ediyorum. Genelde Mayısın son haftası olur final. O gece TVye kilitlenirim. "...aaaaand 12 points goes to Turkie!" cümlesini duymak için varım yoğum herşeyim gibi olurum.

Türkiyede  ben gibi zaten pek bi önemser bu yarışmayı :) Ciddi yatırımlar ve ciddi sanatçılarla iddialı eserler ortaya çıkarır ki son yıllarda derece almıştır hep. Ezeli rakip Yunanistanında bu vesileylen müzik sektörünüde ilerlediği şukela bir durumdur. Amerika, İngiltere gibi dünya müziğine yön veren ülkelerde artık liseler arası şarkı yarışmasından kopan gelen gençleri mi koyuyorlar napıyorlarsa bi yerleriyle giriyorlar yarışmaya. Ciddiyetsiz bi dalgaya alma durumu.. Zaten müzikten ziyade politik güçlerin çarpışmasıda söz konusu. Eurovision ile global ilişkileride tartmış oluyoruz bir nevi. Özellikle komşuların ilişkileri karşılıklı kaçar puan olmuş, o yıl kim daha fazla maddi imtiyazlar sağlamış, kim daha fazla düşman edinmiş kalp gözünüzle müzik kulağınız eşliğinde algılayabiliyosunuz :) Valla Kıbrıs sorunu, Ermeni Sorununları hakkındaki gelişmelere bile bu şarkı yarışması ile doğru çıkarımlarda bulunabilirsiniz :))


22 Şubat 2011 Salı

Artık Sende Herkes Gibisin Aref


Şu gencin yaptığı hakkında bi ben konuşmadım heralde, dediler "fuat yaz, yaz, yaz..." :) al yazıyorum.

Yeteneğini takdir ettiğim bi arkadaş, Allah var şimdi yalan söylememek lazım etkileyici.. Ama bu kadar da abartmamak lazım canım olayı. Son gösterisini canlı izlemedim ben o sırada facelerde "Sende başını alıp gitme ne olur" adlı şarkıyı dinliyorkene (haluk bilginerin ağzından çok iyyiydi yaa), bir bayan arkadaş feysbukun blob! sesi eşliğinde ardarda yazmaya başladı. İşte Aref şöyle tahmin etmiş, böyle kadermiş, milleti şebek etmiş, diblerini düşürmüş falan.. çok korkmuş. E korkman normaldir dedim. Cinli o çocuk :)) Daha da korktu yazık. Neyseki boynuna sarılıp yatabileceği biri varmış evde..

Beni o kadar sarmadı aslında... Mantık ötesinde birşey yapmayacağını biliyorum çünkü. Cinli olsa dahi o kadar kişinin karşısında böyle bir olay zuhur etmesi üstün güçler tarafından izin verilmez. Bu gencin göz yanılmasından, kör noktalardan, el çabukuluğundan vb. teknolojiyi kullanarak sahneden güzel bir sanat icra ettiğini kabulleniyorum.

Çoğu yerde sırrı ortaya çıktı falan videolarda çekilmiş onlardanda arkadaşlar bahsetti ama.. Benim incelediğim kadarıyla yorumlarımı size arzedeyim :)

Juriden koltuk numarası yeri saati bilgilerini çeşitli aktivitelerle rica etti. E tabi olaya heycan katması , seyircinin dikkatinin arefe değil juriye yoğunlaşmasını sağlar ki güzel güzel tahmin ettiler. Sonuçta bu tahmin edilen önceden sahneye getirilen kutunun içinden çıktı. Hatta rötarlı falan espirili birşeyler de varmış :) bide böyle gülücük bırakmış :)  Aslında bu kısım bana hiç etkileyici gelmedi. Çünkü uzaktaki bir printerden wireless, infrared veya bluetooth benzeri bağlantısız iletişim modelleriyle istediği fontta(el yazısı gibi, comic sans serif fontu mesala) yazıyı kısa sürede çıkartabilir. Ve bunu yapacak o kutunun içine sığacak cihazlar günümüzde temin edilebilir yani.

Diğer aşama olan KADER kelimesinin tahmini...

16 Şubat 2011 Çarşamba

Dilatüs

Dilatus... Kulağa hoş geliyor değil mi? :)

Çalıştığım binanın çeşitli departmanlarına vermiş olduğu kod adlarından sadece biri : Dilatus. İlk duyduğumda şeytani bir gülümseme belirmişti suratımda. Aynı düşüncede olan arkadaşlarım çoktan mesajlaşma programları iletilerine "dil atma üssü", "dilatüsİki" vs. fesat düşüncelerini paylaşmışlardı :) Gerçek manası  'başkalarını geride birakan ' imiş...

İlham verici...

Tamda Mobil uygulama geliştirme gibi alanlara ilgi duymaya başlamışken hemde.. Nasıl bir iPhone uygulaması yazsakta köşeyi dönsek falanda filanda..

Şimdi sizi dünyanın en zengin insanlarından biri yapacak uygulamanın tarifini vereceğim. Fuattan... ;)

Tarif kapsamında terbiye sınırlarını aşmadan beni anlamanızı bekliciym ama.. Fazla zorlamayın elimin içi terliyo, kelime bulamıyorum yazıcak. ilgili iPhone uygulamamızın adı tabiki:  Dilatus. iPhone'um olmadığı için ilgili desteği bi arkadaşımdan almak istedim. Hatta şöyle bir muhabbet geçti aramızda :


 me:  çağlar
 polatoglucaglar:  efendim

 me:  ayfonda
dil sensörü va mı la
:D
 polatoglucaglar:  o ne demek len?
 me:  yani dilini ekrana sürtünce algılıyo mu
?
 polatoglucaglar:  ne bileyim len
işim gücüm yok
 me:  bi denesene
:d
 polatoglucaglar:  telefonu mu yalayacam
siktir
 me:  hee..
aklımda çok güzel bi proje varda
adını dilatüs koyacağım
:D
o uygulamayı yapınca sabah akşam yalayacan telefonunu
gah gah gahhaaa
 polatoglucaglar:  haha aha haa hahashsh

.... 

13 Şubat 2011 Pazar

Trafikte Geçiş Üstünlüğü Olan Güzel Bayan

Ben bugün güzel bir bayanı kendi menfaatlerim uğruna kullandım..

Karşıya geçicektim baktım trafik baya akışkan, ışıklarda baya uzaktaydı. Üşendim, durdum etrafta ben gibi aynı fikirde olan bayan aramaya başladı gözlerim :) Neden? Sırtına binip geçicek değilim heralde.. Yine onun sayesinde geçicem fakat başka menfi metodolojiler kullanarak..


En nihayetinde işlek bi cadde olduğu için bir tane şole boylu poslu iddialı bi bayan kaldırımdan yola adımını attı. Allah'ım o trafik Hz. Musanın asasını yere vurması gibi nasıl yarıldı açıldı ortalık... adımını attığı yerde arabalar yol vericek belli. Ben yapsam aynı hareketi vasıtalar durar ümidiyle sıfatımın üzerinden bir kaç 10 tane vasıta bilimum yerlerimle azami 50 km hızla irtibata geçer, götümü ayrı biyerden başımı ayrı bi yerden toplardınız. Ama o bayan trafiğe girince kutsal bi durum oluşuyo işte.. Bana da izinden takip etmek düşer..

Ama nasıl?


10 Şubat 2011 Perşembe

Zulüm Gibi Dinleti

Hani bazı ezgiler vardır.. Teknolojiye ihtiyacı olmayan, anlatılmak isteneni insan sesini en derin noktalarında en doruk noktalarına kadar işleyip ruhunuzu titreten nameler.. Eğer manaya ortaksanız, varsa yaranız çaresiz o işkencenin tadına doya doya çıkartırsınız. Var öyle bir şeyler...Zulüm gibi ezgiler .. Siz alttaki "Çok aşığın var diyorlar" şarkısını çalmaya başlamadıysanız basın düğmesine ben telkine devam edicem :) Merak etmeyin ayık tutacam sizi.. Damarınıza kastım yok ;) 



Böyle şarkılar bir döneme damgasını bile vurdu. Adına "Arabesk" denir ki o 80-90'lı yılların genç nesli nasıl dayandı bu duygusal yaraları dağlayan ezgilere bilemedim. Kalpleri çıra gibi olmuştur, çatır çatır yanmaya müsait.. Bir yandan da şöyle bir şey var: İfade edemedikleri duyguları bu şarkıları içten yanık yanık söyleyerek dile getirmişler, kendilerini rehabilite etmişlerdirde... Hani sevgilinizin birşey isteyeceği zaman sesini çocuk taklidi yaparak rahat rahat utanmadan söyleyebilmesi gibi bişey .. diye tahmin ediyorum :)

8 Şubat 2011 Salı

Üniversitelerimiz teknolojiyi neresiyle takip ediyor?

Üniversite nedir? Toplum için midir? Eğitim için midir? Diploma için midir? Marka için midir? Kariyer mi...


Bu gibi milyonlarca soru sorabilirim size... Üniversitelerimizin ülkemize faydası kalifiye eleman yetiştirmek gibi gözüküyor şu an.. Ama gelin görün ki hala iş verenler yeni mezun adama iş görmez raporu çekip eğitim sürecine sokup özürlü işçi gibi davranıyor. İşi işte öğreniyoruz. İş yerinde kullanacağımız güncel teknolojileri Üniversitelerimiz yetişemiyor. Taaaa bilmem kaç yılında bilmem ne amaçla üretilmiş kıl tüy yün hesabı yapan formüllerle çalışıyoruz. Burada öğrenci işin temelini öğrensin, beyni iyice olgunlaşsın sonra güncel teknolojilere yetişir nasıl olsa diye bir süreç var.. Buda yaklaşık 2 yıla bir kendini eviren teknoloji dünyası için yıllar geçtikçe öğrencileri daha büyük sorumluluklara itiyor.

Üniversitelerimiz teknolojiyi neresiyle takip ediyor?

6 Şubat 2011 Pazar

Boş Konuşuyoruz

Bugün kursta mola verip nurbanu adında bi arkadaşım ve dil eğitmenlerinden Sylvian ve Isadora ile çay içmeye indik. Sylvian Fransız, aynı zamanda Fransızca eğitmenim, Isadora ise İtalyan, oda italyanca dersi vermekte..

Sylvian'ın dil konusunda maşallahı var.. Fransızca, İngilizce, Türkçe, biraz Almanca ve biraz İspanyolca.. Isadora sayesinde de İtalyancanın günlük konuşma dilini sökmek üzere :) Yani masa international bir masa.. Isadora Fransızca bilmiyor, Türkçe ise çok az.. Onun için ingilizce konuşuyoruz, genelde Türkçe aslında, Eğitim amaçlı Fransızcayada kastırıyoruz bazen :)  

Muhabbet döndü dolaştı geldi konuşma hızına.. Nurbanu Sylviana : "Fransızlar normalde hızlı mı konuşur?" dedi. Sylvian ise Isodaraya bakarak italayanlar bu konuda en hızlı olduğunu iddia etti. Sevimli Isodora küçük baş hareketiyle onayladı. Bende şöyle bi soru yönelttim :

"Peki bir olayı 1 dk içinde Italayanların (hızlıca) anlattığı kadar Fransızlar kendi literatüründeki kelimlerle eş değer seviyede anlatabiliyor mu?"

Tabi bu soru karşısında Sylvian hakketen Fransız kaldı. Türkçe dağarcığı yetmedi, kısa devre yaptı. Nurbanu sağolsun biraz toparladı durumu, sorumu anladıktan sonra dedi ki :

"Evet.. Aynı şekilde ifade edebiliriz..Italyanlar daha çok konuşuyorlar ama boş konuşuyorlar.. ;) "

Ben koptum tabi orda .. Isadora da  pipetle bir kaç kez Sylviana vurarak:  "Siz hiç çok dolu konuşuyor" gibi derdini anlatacak kadar bir türkçe cümle kurdu.. Karnım ağrıdı gülmekten..

Ama Sylvian ciddileşerek esas konuşmayı yaptı :

5 Şubat 2011 Cumartesi

Bi Windows Light Lütfen

Evet.. Windows Light.. Yeni çıktı :))

Geçen işten çıktım, kafam bi dünya, ezbere eve gidiyorum, boş gözlerle bakıyorum, içimdeki otonom sisteminin hala işte olduğu ve biri kapatma düğmeme basmasını gayri ihtiyari olarak bekliyorum aynı zamanda hareket halindeyim.

Servisten indim...

İç güdüsel olarak her zamankisi gibi büfeye yanaştım.. Girdim içeri :

Ben : "Merhaba, bi Windows Light alabilir miyim?"

Büfe işletmecisi güzel bayan: "Efendim?"

Beynimin gerçek dünya ile ilişkisi %5 olan ben tekrar izah ediyorum...
Ben : "Windows Light!"

Bayan : "Pardon... O yeni mi çıktı?"

Beynimin gerçek dünya ile olan ilişkisi % 5 ten +20, +20 saliselere göre artışlar yaparak uyanış modu...

Ben : "Ya çok özür dilerim.. Winston Light dicektim... Kafam işte kaldıda :)"

Bayan : ":)) Bilgisayarcı mısınız?"

Bu alımlı bayanın gülüşünü değerlendirip mesafeleri kısaltıp kontrol altına almak isteyen ben..
Büfeye dirseğini dayama.. 30 derecelik kafaya yana çevirip bir kaşı  çatık jön bakışı.. Bir ayağı arkaya kıvırıp dikme ve ....

2 Şubat 2011 Çarşamba

İnternette Ölmek

Evet, yeni bir sorunla karşı karşıyayız...

Özellikle Defne Joy Foster'in ölüm haberinden sonra kafamı kurcalayan bir mesele oldu.(Allah Rahmet Eylesin) Defne'nin adı özellikle twitter gibi internet trafiğinin düğümlendiği sanal dünyalarda Defnenin profili veya ismi en çok aranılan, refarans edilen verisi haline geldi. Peki ya sonrasında?


İnsanların canlılığını bu siteler nasıl kontrol edecek? Hadi ünlülerin bariz belli.. profilini dondururlar veya anıtsal bir sayfaya çeviriler güzel olur peki ya bizi napacaklar? Örneğin ben öldüm diyelim.. Facebook buna kayıtsız mı kalacak? Profilim öylece yıllarca açık mı duracak.. Tamam anladık kalbiminizde yaşatacaksınızda beni de :) Orada varlığımın devam etmesi biraz ürkütücü değil mi? Gerçi siz onu göze alamazsınız :)) Ölür ölmez nolur nolmaz diye hemen silersiniz  arkadaşlıktan.. Yada düşünsenize ben öldükten sonra siz  "FUAT SENİ ASLA UNUTMAYACAZ" diye duvarıma yazı yazdığınızda, hepinizin yazısını tek tek Beğen(Like) tuşuna basıyomuşum :)) Altınıza sıçarsınız vallaa.. Felak, Nas okumaktan diliniz damağınız kurur gider. Hele bide gece yarısıysa ...ouuufff tamam.. Facebook profili kapatıp modemin fişini çekme ihtimaliniz bile var. hatta dötünüz yerse sigortaların oraya gidip şartelleri bile indirirsiniz siz :) Dabbe muamelesi görürüz falan... Töbe töbe.. fazla uzatmıyimm; ben bile tırstım benden lan...

1 Şubat 2011 Salı

Kardan Kadin Yapsam Ayıp Mı Olur

Sonunda İstanbul'a kar yağdı...

Ne kadar lapa lapa yağmasada varlığını hissettik, hakettik ama biz ne çok bekledik seni ey beyaz lütf-u sena...la la lala laaaa... İçimde alaturka kıpraşma oldu birden ya :)



Facebook'a hemen görmemiş gibi ileti düştüm: "kar yagyo" diye.. görmedik canım, hakketen doğru yani. Bi arkadaşım hemen peşinden "kardan adam yap hemen"  diye yorum yapmış. Niye adam canım? Şart mı.. Yeter büyüdük artık, zevklerimiz, düşüncelerimiz değişti. Ben Kardan Kadın yapmak istiyorum. Yapamaz mıyım? Ayıp mı? Niye fesat düşünüyorsunuz ya.. Kardan Kadın diyorum, Kar Kardashian yapacam demiyorum.. değişiklik istiyorum ben. Arkadaş: "tacize macize uğrar arka bahçede yap ne yapcaksan" diyo :) E tabi.. kardan kadın, savunmasız kadın.. Mühendislik harikası bişe yapicez zaten, orda sanatımızın delik deşik olmasını istemeyiz değil mi :P Açık saçık olmaz tabi . Namahrem yerlerini örter gerekirse tesettüre falan sokarız, napalım yani...